NCDT
İşeri
Didim Seyahat
Hikmet Atilla
Köşe Yazarı
Hikmet Atilla
 

ÖZGÜNLÜK MARKADIR

ÖZGÜNLÜK MARKADIR Şehirler kendilerine has kimlikleri ile sürekli rekabet içindeler.  Başarılı şehirler tarihi yapıları, arkeolojik değerleri, ünlü kişileri ve düzenledikleri fetivalleri ile öne çıkarlar, örnek alınırlar. Bu örnekler incelenir ve başka şehirler de uygulanmak istenir. Ancak, bu tür uygulamalar birebir uygulanmak istendiğinde, taklitçiliğe girer ve başarılı olunmaz, hatta olumsuz sonuçlarda doğurabilir, şehrin özgünlüğünü  kaybetmesine neden olur ve bu  toplum tarafından da hoş karşılanmaz. Bu nedenle, örnek alınan bir uygulamanın, o şehrin kimliğine ve dokusuna uygun hale getirilerek yapılması gerekir ve kentler arası denge de ancak bu şekilde sağlanılır. Taklitçilik,  Turizm sektöründe de sıklıkla karşılaştığımız bir olgu;  birbirine benzeyen yüksek katlı binalar, binlerce yataklı oteller,  hatta birbirinin kopyası sokaklar, maalesef bu şekilde,  şehrin özgün  dokusu yok ediliyor.  Didim’i değerlendiğimizde durum pek farklı değil, diğer bölgelerde yaşanan taklitçilik örnekleri Didim de yıllardır süren konuşmalara ve tartışmalara neden oluyor.  Didim de  sık sık yıllardır duyarız, “bir gelişme kaydedilmedi, keşke şu kent gibi olabilse” gibi,  bunu Didim de hakim olan turizm ve inşaat sektörü temsilcileri dile getirirler, oysa ki bu arada  beklentilerin çok  üzerinde bir büyüme kat ettik, iki sektörde de büyüdük ve Didim Türkiye de en hızlı büyüyen kentlerin arasında.  Sanki yeterince tarihsel ve turizm değeri yokmuş gibi, kendimizi başka bir yerle kıyaslayarak o şehre benzemek istiyoruz. Halbuki, o şehirde yaşayanlar da kendi şehirlerini başka bir yere benzetme arzusunda. Bu durum, bir kısır döngüden başka bir şey değildir. Örneğin, Paris dünyaca bilinen bir şehir, Parise gidiş sebeplerinin başında Eyfel kulesi gelir, şimdi Eyfel kulesinin aynısını bazı kentlere yapıldığını düşünelim –ki yapıldı da-, fakat aynı etkiyi göstermedi. Çünkü Eyfel kulesi Paris’in hikayesinin ve kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.  Festivaller için de bu durum geçerlidir, Münih Oktoberfest en fazla taklit edilen bir festivaldir, taklit edilen hiçbir yerde Münihte ki kadar güçlü bir etki yaratmamıştır. Çünkü festivalin ruhu, şehrin hikayesi ile birlikte var olur.  Sürdürülebilirliği olmayan ve tutmayan bu taklitler, uzun vadede kente zarar verir. Bir kentin mevcut durumunu yanlış analiz etmesine, hikâyelerini göz ardı etmesine ve kimliğini kaybetmesine neden olur. Taklitler başarılı olmadığı için, bu tür uygulamaları savunanlar da zamanla kendi söylediklerinin inandırıcılığını yitirir. Didim’in kimliği ise oldukça zengin, M.Ö 4000 yıllara kadar uzanır. 6000 yıllık kesintisiz bir yaşama sahip olan kentlerin arasındayız. Zenginiz. Bu zenginlik hikayelerimizden kaynaklanmaktadır. Hikayelerimiz ile ön plana çıkmalıyız, Didim Ticaret Odası’nın “Didim hikayesini arıyor”  TOBB ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ile yürüttüğü çalışmasını hatırlayalım, tabii ki Didim Ticaret Odası da, TOBB ETÜ de Didim’in zengin hikayelerinin olduğunu biliyorlardı, sadece dikkatleri hikayelere çekmek istediler, zengin  hikayeleri  göz önüne serdiler. Bence başardılar. Temel olarak, bir şehrin kendi kimliğinden sapmaması gerekir. Gördüğümüz gibi, taklitçiliğin hiçbir faydası yoktur, aksine süreç içinde kente zarar verir. Bizler, taklit peşinde koşmak yerine, mevcut topraklarımızda yazılmış hikâyelerimize sahip çıkmalıyız, onlardan esinlenerek kentimizin kimliğine, markasına değer katmalıyız.  Bizi geçmişten alıp günümüze getiren, taklitçilik değil, gerçek hikâyelerimizdir. Bu hikâyeleri anlamalı, anlatmalı ve bize gelen ziyaretçilerin de bu hikâyelere sahip çıkmasını, hatta kendi ülkelerine taşımalarını sağlamalıyız.  
Ekleme Tarihi: 23 Ağustos 2025 -Cumartesi

ÖZGÜNLÜK MARKADIR

ÖZGÜNLÜK MARKADIR

Şehirler kendilerine has kimlikleri ile sürekli rekabet içindeler.  Başarılı şehirler tarihi yapıları, arkeolojik değerleri, ünlü kişileri ve düzenledikleri fetivalleri ile öne çıkarlar, örnek alınırlar. Bu örnekler incelenir ve başka şehirler de uygulanmak istenir. Ancak, bu tür uygulamalar birebir uygulanmak istendiğinde, taklitçiliğe girer ve başarılı olunmaz, hatta olumsuz sonuçlarda doğurabilir, şehrin özgünlüğünü  kaybetmesine neden olur ve bu  toplum tarafından da hoş karşılanmaz.

Bu nedenle, örnek alınan bir uygulamanın, o şehrin kimliğine ve dokusuna uygun hale getirilerek yapılması gerekir ve kentler arası denge de ancak bu şekilde sağlanılır.

Taklitçilik,  Turizm sektöründe de sıklıkla karşılaştığımız bir olgu;  birbirine benzeyen yüksek katlı binalar, binlerce yataklı oteller,  hatta birbirinin kopyası sokaklar, maalesef bu şekilde,  şehrin özgün  dokusu yok ediliyor.  Didim’i değerlendiğimizde durum pek farklı değil, diğer bölgelerde yaşanan taklitçilik örnekleri Didim de yıllardır süren konuşmalara ve tartışmalara neden oluyor.  Didim de  sık sık yıllardır duyarız, “bir gelişme kaydedilmedi, keşke şu kent gibi olabilse” gibi,  bunu Didim de hakim olan turizm ve inşaat sektörü temsilcileri dile getirirler, oysa ki bu arada  beklentilerin çok  üzerinde bir büyüme kat ettik, iki sektörde de büyüdük ve Didim Türkiye de en hızlı büyüyen kentlerin arasında.  Sanki yeterince tarihsel ve turizm değeri yokmuş gibi, kendimizi başka bir yerle kıyaslayarak o şehre benzemek istiyoruz. Halbuki, o şehirde yaşayanlar da kendi şehirlerini başka bir yere benzetme arzusunda. Bu durum, bir kısır döngüden başka bir şey değildir.

Örneğin, Paris dünyaca bilinen bir şehir, Parise gidiş sebeplerinin başında Eyfel kulesi gelir, şimdi Eyfel kulesinin aynısını bazı kentlere yapıldığını düşünelim –ki yapıldı da-, fakat aynı etkiyi göstermedi. Çünkü Eyfel kulesi Paris’in hikayesinin ve kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.  Festivaller için de bu durum geçerlidir, Münih Oktoberfest en fazla taklit edilen bir festivaldir, taklit edilen hiçbir yerde Münihte ki kadar güçlü bir etki yaratmamıştır. Çünkü festivalin ruhu, şehrin hikayesi ile birlikte var olur. 

Sürdürülebilirliği olmayan ve tutmayan bu taklitler, uzun vadede kente zarar verir. Bir kentin mevcut durumunu yanlış analiz etmesine, hikâyelerini göz ardı etmesine ve kimliğini kaybetmesine neden olur. Taklitler başarılı olmadığı için, bu tür uygulamaları savunanlar da zamanla kendi söylediklerinin inandırıcılığını yitirir.

Didim’in kimliği ise oldukça zengin, M.Ö 4000 yıllara kadar uzanır. 6000 yıllık kesintisiz bir yaşama sahip olan kentlerin arasındayız. Zenginiz. Bu zenginlik hikayelerimizden kaynaklanmaktadır. Hikayelerimiz ile ön plana çıkmalıyız, Didim Ticaret Odası’nın “Didim hikayesini arıyor”  TOBB ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ile yürüttüğü çalışmasını hatırlayalım, tabii ki Didim Ticaret Odası da, TOBB ETÜ de Didim’in zengin hikayelerinin olduğunu biliyorlardı, sadece dikkatleri hikayelere çekmek istediler, zengin  hikayeleri  göz önüne serdiler. Bence başardılar.

Temel olarak, bir şehrin kendi kimliğinden sapmaması gerekir. Gördüğümüz gibi, taklitçiliğin hiçbir faydası yoktur, aksine süreç içinde kente zarar verir. Bizler, taklit peşinde koşmak yerine, mevcut topraklarımızda yazılmış hikâyelerimize sahip çıkmalıyız, onlardan esinlenerek kentimizin kimliğine, markasına değer katmalıyız.  Bizi geçmişten alıp günümüze getiren, taklitçilik değil, gerçek hikâyelerimizdir. Bu hikâyeleri anlamalı, anlatmalı ve bize gelen ziyaretçilerin de bu hikâyelere sahip çıkmasını, hatta kendi ülkelerine taşımalarını sağlamalıyız.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve huraydingazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.