NCDT
İşeri
Veysel Özyurt
Köşe Yazarı
Veysel Özyurt
 

BİZ NE YAŞADIK ?

BİZ NE YAŞADIK ?   Biz ne yaşadık? Depremi yaşayan herkes bu soruyu soruyor. 6 Şubat saat 04:17’de Kahramanmaraş merkezli 7.7’lik ve 9 saat sonra 7.6’lık deprem oldu. 9 saat arayla meydana gelen bu iki büyük deprem 10 ili etkiledi. Depremde on binlerce can kaybı yaşandı, çok daha fazla insan enkaz altında kaldı. Depremin en çok vurduğu şehir olan Hatay mahşer yerine döndü. Arama kurtarma çalışmaları bittikten sonra şehir bilgisayar oyunlarındaki savaş sahnelerini andırıyordu. Her yerde yıkım, her yerde can telaşı, her yerde feryat. Hatay’da en çok yıkım merkez ilçe Antakya’da meydana geldi. Antakya’da on binlerce can kaybı verilirken merkezinde sağlam bina kalmamış durumda. Hatay’da daha her yerde arama kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları devam ederken 6.4 ve 5.8 şiddettinde ardı ardına iki deprem meydana geldi. Akşam saatlerinde olan depremler büyük korku ve panik yarattı. Kahramanmaraş depreminde yıkılmayan evler Hatay’da Defne ve Samandağ’da olan depremlerde yıkıldı. Yıkılmayan evlerden eşya çıkarmaya çalışan birçok kişi bu depremde enkaz altında kalarak can verdi. Depremin ilk şokunu atlatan Hatay’lılar birbirlerine içini dökerken biz ne yaşadık diye soruyorlardı. Biz ne yaşadık ? Afet miydi, büyük bir felaket miydi, yoksa bu bir kıyamet miydi ? Görmeyenler, bilmeyenler ve yaşamayanlar için büyük bir felaket. Yakınını, ailesini, evini, arabasını, beslediği hayvanını kaybedenler için kıyamete dönüşen bir afet. Tarihe asrın felaketi olarak geçen bir zelzele.
Ekleme Tarihi: 07 April 2023 - Friday

BİZ NE YAŞADIK ?

BİZ NE YAŞADIK ?

 

Biz ne yaşadık? Depremi yaşayan herkes bu soruyu soruyor. 6 Şubat saat 04:17’de Kahramanmaraş merkezli 7.7’lik ve 9 saat sonra 7.6’lık deprem oldu. 9 saat arayla meydana gelen bu iki büyük deprem 10 ili etkiledi. Depremde on binlerce can kaybı yaşandı, çok daha fazla insan enkaz altında kaldı. Depremin en çok vurduğu şehir olan Hatay mahşer yerine döndü. Arama kurtarma çalışmaları bittikten sonra şehir bilgisayar oyunlarındaki savaş sahnelerini andırıyordu. Her yerde yıkım, her yerde can telaşı, her yerde feryat. Hatay’da en çok yıkım merkez ilçe Antakya’da meydana geldi. Antakya’da on binlerce can kaybı verilirken merkezinde sağlam bina kalmamış durumda.

Hatay’da daha her yerde arama kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları devam ederken 6.4 ve 5.8 şiddettinde ardı ardına iki deprem meydana geldi. Akşam saatlerinde olan depremler büyük korku ve panik yarattı. Kahramanmaraş depreminde yıkılmayan evler Hatay’da Defne ve Samandağ’da olan depremlerde yıkıldı. Yıkılmayan evlerden eşya çıkarmaya çalışan birçok kişi bu depremde enkaz altında kalarak can verdi.

Depremin ilk şokunu atlatan Hatay’lılar birbirlerine içini dökerken biz ne yaşadık diye soruyorlardı. Biz ne yaşadık ? Afet miydi, büyük bir felaket miydi, yoksa bu bir kıyamet miydi ? Görmeyenler, bilmeyenler ve yaşamayanlar için büyük bir felaket. Yakınını, ailesini, evini, arabasını, beslediği hayvanını kaybedenler için kıyamete dönüşen bir afet. Tarihe asrın felaketi olarak geçen bir zelzele.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve huraydingazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Dursun Temel YURDAER
Köşe Yazarı
Dursun Temel YURDAER
 

BU SEÇİM TÜRKİYE İÇİN YA LAİK CUMHURİYET YADA............

BU SEÇİM TÜRKİYE İÇİN YA LAİK CUMHURİYET YADA............ Türkiye'miz seçime hazırlanıyor. Ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor ve hayırlı olması için hepimiz elimizden geldiğince çalışıyor ve insanlarımızı uyarmaya gayret gösteriyoruz. Yapacağımız seçim Ülkemizin geleceğini belirleyeceğini herkes bilmeli. Bilmeli ve ona göre tercihini yapmalı. Hepimiz şunu gayet açık ve net görüyoruz. Bu seçim sonucu, Ülkemizi Ya Cumhuriyet ayarlarına geri döndürecek, yada şer'i bir yönetimin kucağına bırakacak. Bunu net olarak bilmeliyiz. Atatürk Türk Milletinin yaradılışına en uygun idari şeklin Cumhuriyet olduğunu, Ulusça girdiği her savaştan bağımsızlık karakterine uygun Milleti ile galibiyetle sonuçlandığını, Ümmetçi değil Ulusçu bir yapıya sahip olduğunu gördüğü, yaşadığı ve bildiği için Cumhuriyet rejimini hediye etti. Atalarımız kanları ile canları ile bu Ülkeyi Vatan yapabilmek için savaştı. Evlat demedi, ana demedi, baba demedi tek yürek oldu ve kendine, geleceğine Vatan yaptı bu toprakları. Neredeyse bitmiş tükenmiş bir Milletin küllerinden öyle bir ayağa kalkış meydana getirdiki bütün Dünya Milletleri ona boyun eğdi. O ne yaptı Milletinin boynunu eğdirmemek için her zorluğa göğüs gerdi. Biliyorduki Türk Milletini oluşturan Lazı, Çerkezi,Türkü, Kürdü, Sünnisi, alevisi, inançlısı, inançsızı tek bir vücut oldu. Hasletimiz Bağımsızlık, İdaremiz Cumhuriyet, İnancımız her inanca saygı. Şimdi biz Atalarımızın torunları olarak, bu Ülkeye sahip çıkma zamanı geldi. Hizipçilik, Küskünlük, gönül koyma, ben dememek, biz demek, ayrışmak değil birleşmek, kopmak değil sıkı sıkı bağlanmak zamanı olduğunu görmeliyiz. Uçurumdan düşerken yarı yolda bir ağacın köklerinden dışarı çıkmış bize uzanan dala sıkı sıkı tutunmak hatta yapışmak zamanı. Eğer bu fırsatı da kaçırır isek birdaha ayağa kalkamamak üzere çakılacağız en dibe. Bunu görelim lütfen. Allah rızası için bunu görelim. Bizler için, Ülkemiz için, Geleceğimiz çocuklarımız, torunlarımız için son şansımız olan bu dala tutunup bırakmayalım. Ya var olacağız yada yok. Tercihimizi yapalım. Elbetteki Var olmak bizim hasletimiz. Fakat bunun için uyanmamız, gerçekleri görmemiz, yaşananları unutmamamız lazım. Gün gelir küskünler barışır, yanlışlar düzelir, hesaplar sorulur, fakat Vatan elden giderse ne küsecek, ne barışacak, ne hesap soracak, ne sevecek, ne nefret edecek, ne kızacak ne sarılacak bir dost bulamayız. Uzatın elinizi, sımsıkı tutunun birbirinize, küskünlükleri unutun, hesap sormayı bırakın,geleceğimizi, Ülkemizi yeniden inşa etmek için bırakmayın gerçek dost ellerinizi. Bıraktığınız, ben dediğiniz an, birlik yüreğinizi kararttığınız an, bir daha ne birbirinize küse bilir, ne barışa bilir, ne hesap sora bilir, ne hak araya bilir, ne hukuk bulabilir nede Millet ola bilirsiniz. Gelin bu son şansımızı iyi değerlendirip, yapacağımız seçimin son seçim değil, Laik Cumhuriyetin gereği birçok seçimleri huzurla yapa bileceğimiz seçim olsun. Her daim baki olan dileklerimle. Dost kalın. Dostlukla kalın. SEVGİYLE kalın. HÜRAYDAIN HABER
Ekleme Tarihi: 30 March 2023 - Thursday

BU SEÇİM TÜRKİYE İÇİN YA LAİK CUMHURİYET YADA............

BU SEÇİM TÜRKİYE İÇİN YA LAİK CUMHURİYET YADA............

Türkiye'miz seçime hazırlanıyor. Ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor ve hayırlı olması için hepimiz elimizden geldiğince çalışıyor ve insanlarımızı uyarmaya gayret gösteriyoruz.

Yapacağımız seçim Ülkemizin geleceğini belirleyeceğini herkes bilmeli. Bilmeli ve ona göre tercihini yapmalı. Hepimiz şunu gayet açık ve net görüyoruz. Bu seçim sonucu, Ülkemizi Ya Cumhuriyet ayarlarına geri döndürecek, yada şer'i bir yönetimin kucağına bırakacak. Bunu net olarak bilmeliyiz.

Atatürk Türk Milletinin yaradılışına en uygun idari şeklin Cumhuriyet olduğunu, Ulusça girdiği her savaştan bağımsızlık karakterine uygun Milleti ile galibiyetle sonuçlandığını, Ümmetçi değil Ulusçu bir yapıya sahip olduğunu gördüğü, yaşadığı ve bildiği için Cumhuriyet rejimini hediye etti.

Atalarımız kanları ile canları ile bu Ülkeyi Vatan yapabilmek için savaştı. Evlat demedi, ana demedi, baba demedi tek yürek oldu ve kendine, geleceğine Vatan yaptı bu toprakları. Neredeyse bitmiş tükenmiş bir Milletin küllerinden öyle bir ayağa kalkış meydana getirdiki bütün Dünya Milletleri ona boyun eğdi. O ne yaptı Milletinin boynunu eğdirmemek için her zorluğa göğüs gerdi. Biliyorduki Türk Milletini oluşturan Lazı, Çerkezi,Türkü, Kürdü, Sünnisi, alevisi, inançlısı, inançsızı tek bir vücut oldu. Hasletimiz Bağımsızlık, İdaremiz Cumhuriyet, İnancımız her inanca saygı.

Şimdi biz Atalarımızın torunları olarak, bu Ülkeye sahip çıkma zamanı geldi. Hizipçilik, Küskünlük, gönül koyma, ben dememek, biz demek, ayrışmak değil birleşmek, kopmak değil sıkı sıkı bağlanmak zamanı olduğunu görmeliyiz. Uçurumdan düşerken yarı yolda bir ağacın köklerinden dışarı çıkmış bize uzanan dala sıkı sıkı tutunmak hatta yapışmak zamanı. Eğer bu fırsatı da kaçırır isek birdaha ayağa kalkamamak üzere çakılacağız en dibe. Bunu görelim lütfen. Allah rızası için bunu görelim. Bizler için, Ülkemiz için, Geleceğimiz çocuklarımız, torunlarımız için son şansımız olan bu dala tutunup bırakmayalım. Ya var olacağız yada yok. Tercihimizi yapalım. Elbetteki Var olmak bizim hasletimiz. Fakat bunun için uyanmamız, gerçekleri görmemiz, yaşananları unutmamamız lazım. Gün gelir küskünler barışır, yanlışlar düzelir, hesaplar sorulur, fakat Vatan elden giderse ne küsecek, ne barışacak, ne hesap soracak, ne sevecek, ne nefret edecek, ne kızacak ne sarılacak bir dost bulamayız.

Uzatın elinizi, sımsıkı tutunun birbirinize, küskünlükleri unutun, hesap sormayı bırakın,geleceğimizi, Ülkemizi yeniden inşa etmek için bırakmayın gerçek dost ellerinizi. Bıraktığınız, ben dediğiniz an, birlik yüreğinizi kararttığınız an, bir daha ne birbirinize küse bilir, ne barışa bilir, ne hesap sora bilir, ne hak araya bilir, ne hukuk bulabilir nede Millet ola bilirsiniz. Gelin bu son şansımızı iyi değerlendirip, yapacağımız seçimin son seçim değil, Laik Cumhuriyetin gereği birçok seçimleri huzurla yapa bileceğimiz seçim olsun.

Her daim baki olan dileklerimle. Dost kalın. Dostlukla kalın. SEVGİYLE kalın.

HÜRAYDAIN HABER

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve huraydingazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Gündoğdu Yıldırım
Köşe Yazarı
Gündoğdu Yıldırım
 

DOĞAYI ANLAMAK

DOĞAYI ANLAMAK Kim ne derse desin, başımıza ne geldi ise bilimi rehber edinmediğimiz için geldi, gelmeye de devam ediyor… Daha dün büyük bir deprem yaşadık, binlerce canımız gitti. Bugün, doğu illerinde sel felaketi…. Umarım yarın başka bir felaket yaşanmaz! Doğanın bir DNA’sı var. Doğanın DNA’sı ile oynarsanız, doğa bunun bedelini insanlara çok ağır ödetir. Bakın dünyada bir sürü örneği var. Yerle bir olmuş, şehirler ve ülkeler… Ne diyor doğa: Fay hattımınüzerinde ev yapma, nefes alamıyorum, diyor. Ovamın düzünde şehir kurma, en yumuşak karnımdır, taşıyamam, diyor. Dere yatağımdan uzak dur, çok su içtiğimde…diyor. Doğa, daha bir sürü şey diyor. Binlerce yıl denemiş, deneyimlenmiş, doğruluğu her koşulda tescillenmiş; doğa ile ters düşüldüğünde insanlık çok büyük bedeller ödemiş. Bir zaman sonra doğanın dili çözülmüş… Doğa ile barışık yaşam öğrenilmiş... Tabii ki, bu barışıklık, doğayı çözen ülkeler için geçerli. Biz hala doğanın DNA’sını çözmedik. Tüm mesele doğa ile barışık olma meselesidir. Bu iş bu kadar basit! Bunu anlamak için ille deâlim olmak gerekmez.  Doğa ile barışık yaşamak zorundayız. Bu böyle değil, deme şansımız yok. Bilim bilim! Dünyada var olan bütün işlerin bir hesabı kitabı vardır. Hesapsız, kitapsız iş olmaz. Ne iş yaparsanız yapınız, önce; defteri, kalemi elinize alıpyapılacak işin, artısını, eksisini; kârını, zararınıtek tek hesaplarsınız; döker, düşünür, tartarsınız; işi yapmak hesabınıza gelirse, kafanıza yatarsa bir yerlerden işe başlarsınız. Hesapsız, kitapsız bir iş olmaz. Her şeyde hesap kitap vardır. Doğada yapacağınız işlerde de defteri kalemi elinize alıp hesap yapmak zorundasınız. Kendi kanunlarınıza göre değil doğanın kanununa göre yapmalısınız bu hesabı, yoksa evde yaptığınız hesap çarşıya uymaz. Kar ve rant hesabı bir yere kadardır. Bedelini gariban insanlar öder… Buna hakkımız yok. Doğa ile şaka olmaz, olmuyor da! Doğanın bu kaçıncı uyarısı… Neden ders almıyoruz? İnsan hayatı bu kadar ucuz mu? Yapılacak şey çok basit; doğanın dengesini bozmadan, doğaya zarar vermeden, doğayı koruyarak, doğa ile birlikte yaşayabilmek... Bunu yapmak çok zor değil ki! HÜRAYDIN HABER
Ekleme Tarihi: 21 March 2023 - Tuesday

DOĞAYI ANLAMAK

DOĞAYI ANLAMAK

Kim ne derse desin, başımıza ne geldi ise bilimi rehber edinmediğimiz için geldi, gelmeye de devam ediyor…

Daha dün büyük bir deprem yaşadık, binlerce canımız gitti. Bugün, doğu illerinde sel felaketi….

Umarım yarın başka bir felaket yaşanmaz!

Doğanın bir DNA’sı var.

Doğanın DNA’sı ile oynarsanız, doğa bunun bedelini insanlara çok ağır ödetir.

Bakın dünyada bir sürü örneği var.

Yerle bir olmuş, şehirler ve ülkeler…

Ne diyor doğa:

Fay hattımınüzerinde ev yapma, nefes alamıyorum, diyor.

Ovamın düzünde şehir kurma, en yumuşak karnımdır, taşıyamam, diyor.

Dere yatağımdan uzak dur, çok su içtiğimde…diyor.

Doğa, daha bir sürü şey diyor.

Binlerce yıl denemiş, deneyimlenmiş, doğruluğu her koşulda tescillenmiş; doğa ile ters düşüldüğünde insanlık çok büyük bedeller ödemiş.

Bir zaman sonra doğanın dili çözülmüş…

Doğa ile barışık yaşam öğrenilmiş...

Tabii ki, bu barışıklık, doğayı çözen ülkeler için geçerli.

Biz hala doğanın DNA’sını çözmedik.

Tüm mesele doğa ile barışık olma meselesidir.

Bu iş bu kadar basit!

Bunu anlamak için ille deâlim olmak gerekmez. 

Doğa ile barışık yaşamak zorundayız.

Bu böyle değil, deme şansımız yok.

Bilim bilim!

Dünyada var olan bütün işlerin bir hesabı kitabı vardır. Hesapsız, kitapsız iş olmaz. Ne iş yaparsanız yapınız, önce; defteri, kalemi elinize alıpyapılacak işin, artısını, eksisini; kârını, zararınıtek tek hesaplarsınız; döker, düşünür, tartarsınız; işi yapmak hesabınıza gelirse, kafanıza yatarsa bir yerlerden işe başlarsınız.

Hesapsız, kitapsız bir iş olmaz.

Her şeyde hesap kitap vardır.

Doğada yapacağınız işlerde de defteri kalemi elinize alıp hesap yapmak zorundasınız.

Kendi kanunlarınıza göre değil doğanın kanununa göre yapmalısınız bu hesabı, yoksa evde yaptığınız hesap çarşıya uymaz.

Kar ve rant hesabı bir yere kadardır.

Bedelini gariban insanlar öder…

Buna hakkımız yok.

Doğa ile şaka olmaz, olmuyor da!

Doğanın bu kaçıncı uyarısı…

Neden ders almıyoruz?

İnsan hayatı bu kadar ucuz mu?

Yapılacak şey çok basit; doğanın dengesini bozmadan, doğaya zarar vermeden, doğayı koruyarak, doğa ile birlikte yaşayabilmek...

Bunu yapmak çok zor değil ki!

HÜRAYDIN HABER

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve huraydingazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Dursun Temel YURDAER
Köşe Yazarı
Dursun Temel YURDAER
 

DİDİMDE YEMEK YENİLEBİLECEK GÜZEL BİR MEKAN

DİDİMDE YEMEK YENİLEBİLECEK GÜZEL BİR MEKAN Ben bu gün yazacağım köşe yazımla ilgili herhangi bir sertifikası olan bir gurme değilim. Fakat damak tadı olduğuma inandığım ve Ülkemde birçok şehri dolaşmış ve de dolaştığım yerlerde mutfağına önem verdiğim, araştırdığım iyi bir yemek eleştirmeni olduğum kanaatindeyim. Gittiğim her şehrin, beldenin, yerleşim yerinin kendine özgü yemeklerini araştırıp öğrenmeye çalışırım. Yemeklerinin tadına mutlaka bakan bundan da oldukça keyif alan bir özelliğe sahibim. Bu özelliğimle de kendimle gurur duymaktayım.     Biraz kendimi  methettikten sonra gelelim asıl konumuza. Didim'imizde ailece gidilip oturulacak, ağız tadı ile yemek yiye bileceğim, eğer zaman müsaitse eğlene bileceğim, yediğim yemeğin damağıma ve zevkime uygun olacağına inandığım bir mekan yok denecek kadar az diyen dostlarıma bir mekan önereceğim. Bende yeni keşfettim bu mekanı. Cevizli Bahçe Restaurant. Tek kelime ile harika bir yer. Havuz başı keyfi orada, şehrin gürültüsünden uzak sakinlik orada, Yemek çeşitliliği orada (çeşitlilik derken tabiki tencere yemeği değil), Belli günlerde olduğunu öğrendiğim canlı müzik orada, Damak zevkime ve yemeğin cinsine göre pişirilme oranı, kullanılan malzemenin kalitesi, kullanılan malzeme doğruluğu, çeşni uyumu, masa düzeni, sunum, hizmet ve yemeğin lezzeti, verilen menü ile uyum, sunumda ve mutfakta hijyen, yemeğin sunumdaki sıcaklığı, besinlerdeki değer, hepsi bir bütün olarak bakıldığında eksik bulmaya çalıştım bulamadığım bir mekan. Serpme kahvaltısı ile de sabah keyfinizi yerine getirecek zenginlikte. Mekanın doğru dizaynı ve ismine yakışan Bahçe güzelliği bu saydıklarıma ek bir güzellikte. Merak ettim mutfağını gezmek ve aşçısına teşekkür etmek istedim. Amacım teşekkürün yanı sıra mutfak hijyen ve temizliğine de bakmaktı.Girdiğimde yemek kokularının o güzel rayihasının haricinde herhangi bir koku hissetmedim. Her taraf temiz ve düzenli. Aşçı okul mezunu, bu konuda eğitim almış bir güzel insan. Bizde bir evin temizliği hakkında ikna olman için mutfağını ve tuvaletini gezmen gerekir derler. Bende genelde her gittiğim mekanda öyle yaparım. Fazla çaktırmadan yaptım da. Mutfak olması gerektiği kadar temiz, tuvalet düzenli ve ihtiyaca cevap verecek düzende ve temizlikte. Tek sorun tuvalette el kurulama kağıt havlusunun otomatik aktarıcının kağıdı biraz fazla sarkıtması. Bu kağıtlar kolay elde edilmiyor, onlarca ağaç kullanılıyor. Sadece o hususta makinenin ayarlanmasını istedim. Kağıdın yeterli miktarda olmasını rica ettim. Fotoğrafları sizinle paylaşmak istedim mekanı ve o gün benin sparişim olan yemekleri ve sunumu görmenizi istedim. Yoksaki yemek paylaşmak adetim değildir.     Ne gereğimi vardı bunu köşeme taşımaya, ben inanın gerek duydum ve sizlerle paylaşmak istedim. Diyeceksiniz ki şimdi oralarda yemek yemek bu devirde oldukça külfetli. Doğru diyorsunuz. Fakat insanın bazen böyle güzel mekanlara ve değişikliklere ihtiyacı oluyor. İnsani ihtiyaçlar bunlar. Çokta uçuk değil fiyatlar onu da söyleyeyim. İnşallah bir gün Ülkemin bütün vatandaşları her zaman böyle güzel mekanlara gide bilir. Çünkü biz her şeyin güzeline layık Dünya insanlarıyız. Her daim Baki olan dileklerimle. Dost kalın. Dostlukla kalın. SEVGİYLE kalın. HÜRAYDIN HABER
Ekleme Tarihi: 14 March 2023 - Tuesday

DİDİMDE YEMEK YENİLEBİLECEK GÜZEL BİR MEKAN

DİDİMDE YEMEK YENİLEBİLECEK GÜZEL BİR MEKAN

Ben bu gün yazacağım köşe yazımla ilgili herhangi bir sertifikası olan bir gurme değilim. Fakat damak tadı olduğuma inandığım ve Ülkemde birçok şehri dolaşmış ve de dolaştığım yerlerde mutfağına önem verdiğim, araştırdığım iyi bir yemek eleştirmeni olduğum kanaatindeyim.

Gittiğim her şehrin, beldenin, yerleşim yerinin kendine özgü yemeklerini araştırıp öğrenmeye çalışırım. Yemeklerinin tadına mutlaka bakan bundan da oldukça keyif alan bir özelliğe sahibim. Bu özelliğimle de kendimle gurur duymaktayım.

 

 

Biraz kendimi  methettikten sonra gelelim asıl konumuza. Didim'imizde ailece gidilip oturulacak, ağız tadı ile yemek yiye bileceğim, eğer zaman müsaitse eğlene bileceğim, yediğim yemeğin damağıma ve zevkime uygun olacağına inandığım bir mekan yok denecek kadar az diyen dostlarıma bir mekan önereceğim. Bende yeni keşfettim bu mekanı. Cevizli Bahçe Restaurant. Tek kelime ile harika bir yer. Havuz başı keyfi orada, şehrin gürültüsünden uzak sakinlik orada, Yemek çeşitliliği orada (çeşitlilik derken tabiki tencere yemeği değil), Belli günlerde olduğunu öğrendiğim canlı müzik orada, Damak zevkime ve yemeğin cinsine göre pişirilme oranı, kullanılan malzemenin kalitesi, kullanılan malzeme doğruluğu, çeşni uyumu, masa düzeni, sunum, hizmet ve yemeğin lezzeti, verilen menü ile uyum, sunumda ve mutfakta hijyen, yemeğin sunumdaki sıcaklığı, besinlerdeki değer, hepsi bir bütün olarak bakıldığında eksik bulmaya çalıştım bulamadığım bir mekan. Serpme kahvaltısı ile de sabah keyfinizi yerine getirecek zenginlikte. Mekanın doğru dizaynı ve ismine yakışan Bahçe güzelliği bu saydıklarıma ek bir güzellikte.

Merak ettim mutfağını gezmek ve aşçısına teşekkür etmek istedim. Amacım teşekkürün yanı sıra mutfak hijyen ve temizliğine de bakmaktı.Girdiğimde yemek kokularının o güzel rayihasının haricinde herhangi bir koku hissetmedim. Her taraf temiz ve düzenli. Aşçı okul mezunu, bu konuda eğitim almış bir güzel insan. Bizde bir evin temizliği hakkında ikna olman için mutfağını ve tuvaletini gezmen gerekir derler. Bende genelde her gittiğim mekanda öyle yaparım. Fazla çaktırmadan yaptım da. Mutfak olması gerektiği kadar temiz, tuvalet düzenli ve ihtiyaca cevap verecek düzende ve temizlikte. Tek sorun tuvalette el kurulama kağıt havlusunun otomatik aktarıcının kağıdı biraz fazla sarkıtması. Bu kağıtlar kolay elde edilmiyor, onlarca ağaç kullanılıyor. Sadece o hususta makinenin ayarlanmasını istedim. Kağıdın yeterli miktarda olmasını rica ettim. Fotoğrafları sizinle paylaşmak istedim mekanı ve o gün benin sparişim olan yemekleri ve sunumu görmenizi istedim. Yoksaki yemek paylaşmak adetim değildir.

 

 

Ne gereğimi vardı bunu köşeme taşımaya, ben inanın gerek duydum ve sizlerle paylaşmak istedim. Diyeceksiniz ki şimdi oralarda yemek yemek bu devirde oldukça külfetli. Doğru diyorsunuz. Fakat insanın bazen böyle güzel mekanlara ve değişikliklere ihtiyacı oluyor. İnsani ihtiyaçlar bunlar. Çokta uçuk değil fiyatlar onu da söyleyeyim. İnşallah bir gün Ülkemin bütün vatandaşları her zaman böyle güzel mekanlara gide bilir. Çünkü biz her şeyin güzeline layık Dünya insanlarıyız.

Her daim Baki olan dileklerimle. Dost kalın. Dostlukla kalın. SEVGİYLE kalın.

HÜRAYDIN HABER

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve huraydingazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Gündoğdu Yıldırım
Köşe Yazarı
Gündoğdu Yıldırım
 

DEPREM KÜLTÜRÜ

DEPREM KÜLTÜRÜ Ülkemizde deprem olduğunu biliyoruz. Nereden biliyoruz:17 Ağustos 1999’da meydana gelen depremden. Adına Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara Depremi de diyebilirsiniz. Hafızamızda en çok bu deprem kaldı. Sonra Düzce depremi… Ülkemizde, Düzce depreminden sonra irili ufaklı toplam 50(elli) dolaylarında deprem olmuş. Çok büyük bir rakam doğrusu… İki yılda bir deprem… 17 Ağustos 1999’dan önceki depremleri saymıyorum. Onlarıda burada rakamsal olarak yazacak olursam, sanırım şaşar kalırsınız. Öyle az buz değil, yaşandığı tarihlerde, binlerce insanın ölmesine, binlerce insanın yaralanmasına, binlerce evin yıkılmasına, binlerce insanın evsiz yurtsuz kalmasına neden olmuş. 27 Aralık 1939’da 7.9 şiddetinde gerçekleşen Erzincan depreminde 33.000 kişi yaşamını yitirmiş. 24 Kasım 1976’da 7.5 şiddetinde gerçekleşen Muradiye, Van depreminde 3.840 kişi hayatını kaybetmiş. 6 Eylül 1975’te 6.6 şiddetinde gerçekleşen Lice, Diyarbakır depreminde 2.385 kişi yaşamını yitirmiş. 19 Ağustos 1966’da 6.9 şiddetinde gerçekleşen Varto, Muş depreminde 2.394 vatandaş ölmüş. 20 Aralık 1942’de7.0 şiddetinde gerçekleşen Erbaa, Tokat depreminde 3.000 kişi yaşamını yitirmiş. 27 Kasım 1943’de 7.2 şiddetinde gerçekleşen Kastamonu-Çankırı depreminde 4.000 kişi hayatını kaybetmiş. 1 Şubat 1944’te 7.2 şiddetinde gerçekleşenGerede, Bolu depreminde 3.959 kişi hayatını kaybetmişti. Keza diğer depremlerde de binlerce ölüm yaşanmış. Deprem ülkesiymişiz! Onlarca deprem olmuş yirmi yılın içerisinde… Deprem bölgesi olduğumuzu, ülke olarak, yeni fark ediyoruz. Evet! Aynen öyle! O nedenle ölüyoruz! Ülke olarak, deprem bilinci yerleşmiş olsaydı. Evler deprem bilinci ile yapılsaydı. Deprem bilinciyle imar planları hazırlansaydı. Deprem bilinci ile yapı denetimleri yapılsaydı. Bu kadar insan ölmeyecekti. Deprem kültürü! Deprem bölgesi olan bir ülkenin bir deprem kültürü olmalıydı. Vardı bir deprem kültürü... Neydi bu kültür? Onun cevabını siz değerli okurlara bırakıyorum. Zararın neresinden dönerseniz kardır. Hiç değilse bundan sonra, ülkede bir deprem bilinci oluşturalım. Binalar sağlam yapılsın. İmara uygun olsun, yapı denetimi sağlıklı yürüsün. Tüm halkta deprem bilinci oluşturulsun. Ülkede büyük çoğunluk, deprem ülkesi olduğumuzu bilmiyor. Dolayısı ile depremde ne yapacağını da bilmiyor. Nereye kaçacak, nereye sığınacak, deprem anında nasıl bir pozisyon alınacak! Kişinin yanında bulunduracağı malzeme ve eşyalar… Deprem çantası! Daha bir sürü bilgi! Çok geç kalmadan bir yerlerden başlamak gerekmez mi? Ne dersiniz! HÜRAYDIN HABER
Ekleme Tarihi: 13 March 2023 - Monday

DEPREM KÜLTÜRÜ

DEPREM KÜLTÜRÜ

Ülkemizde deprem olduğunu biliyoruz. Nereden biliyoruz:17 Ağustos 1999’da meydana gelen depremden. Adına Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara Depremi de diyebilirsiniz.

Hafızamızda en çok bu deprem kaldı.

Sonra Düzce depremi…

Ülkemizde, Düzce depreminden sonra irili ufaklı toplam 50(elli) dolaylarında deprem olmuş.

Çok büyük bir rakam doğrusu…

İki yılda bir deprem…

17 Ağustos 1999’dan önceki depremleri saymıyorum.

Onlarıda burada rakamsal olarak yazacak olursam, sanırım şaşar kalırsınız.

Öyle az buz değil, yaşandığı tarihlerde, binlerce insanın ölmesine, binlerce insanın yaralanmasına, binlerce evin yıkılmasına, binlerce insanın evsiz yurtsuz kalmasına neden olmuş.

27 Aralık 1939’da 7.9 şiddetinde gerçekleşen Erzincan depreminde 33.000 kişi yaşamını yitirmiş.

24 Kasım 1976’da 7.5 şiddetinde gerçekleşen Muradiye, Van depreminde 3.840 kişi hayatını kaybetmiş.

6 Eylül 1975’te 6.6 şiddetinde gerçekleşen Lice, Diyarbakır depreminde 2.385 kişi yaşamını yitirmiş.

19 Ağustos 1966’da 6.9 şiddetinde gerçekleşen Varto, Muş depreminde 2.394 vatandaş ölmüş.

20 Aralık 1942’de7.0 şiddetinde gerçekleşen Erbaa, Tokat depreminde 3.000 kişi yaşamını yitirmiş.

27 Kasım 1943’de 7.2 şiddetinde gerçekleşen Kastamonu-Çankırı depreminde 4.000 kişi hayatını kaybetmiş.

1 Şubat 1944’te 7.2 şiddetinde gerçekleşenGerede, Bolu depreminde 3.959 kişi hayatını kaybetmişti.

Keza diğer depremlerde de binlerce ölüm yaşanmış.

Deprem ülkesiymişiz!

Onlarca deprem olmuş yirmi yılın içerisinde…

Deprem bölgesi olduğumuzu, ülke olarak, yeni fark ediyoruz.

Evet!

Aynen öyle!

O nedenle ölüyoruz!

Ülke olarak, deprem bilinci yerleşmiş olsaydı.

Evler deprem bilinci ile yapılsaydı.

Deprem bilinciyle imar planları hazırlansaydı.

Deprem bilinci ile yapı denetimleri yapılsaydı.

Bu kadar insan ölmeyecekti.

Deprem kültürü!

Deprem bölgesi olan bir ülkenin bir deprem kültürü olmalıydı.

Vardı bir deprem kültürü...

Neydi bu kültür?

Onun cevabını siz değerli okurlara bırakıyorum.

Zararın neresinden dönerseniz kardır.

Hiç değilse bundan sonra, ülkede bir deprem bilinci oluşturalım. Binalar sağlam yapılsın. İmara uygun olsun, yapı denetimi sağlıklı yürüsün.

Tüm halkta deprem bilinci oluşturulsun.

Ülkede büyük çoğunluk, deprem ülkesi olduğumuzu bilmiyor.

Dolayısı ile depremde ne yapacağını da bilmiyor.

Nereye kaçacak, nereye sığınacak, deprem anında nasıl bir pozisyon alınacak!

Kişinin yanında bulunduracağı malzeme ve eşyalar…

Deprem çantası!

Daha bir sürü bilgi!

Çok geç kalmadan bir yerlerden başlamak gerekmez mi?

Ne dersiniz!

HÜRAYDIN HABER

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve huraydingazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.